Sunday, December 5, 2010

Go, çekirgeler ve briket üzerine

Şu aralar evden dışarı çıkmam için yegane sebep olan Go isimli oyun ile hemhal olmaya başlayınca sanmıştım ki, bir çekirge edasıyla bütün sinir stresimden arınacak, tepkilerimi daha rahat kontrol edebilecek, iç dünyamda çıktığım serüvende kah ağlayacak kah gülecek, ortalıkta kırmadık briket bırakmayacaktım. 4000 yıllık oyun olduğu söylenir, böyle olunca bir ağırlık geliyor insana, fakat geçen gün bir arkadaşla oynadığımız oyundan sonra, edineceğim yüksek konsantrasyonla briket kırma fikrinden caydım. Oyun ilerleyip adrenalin salgısı arttıkça, içimden küçük çocuk yerine sabırsız ve sandığımdan dikkatsiz, hırslı yeşil bir canavar çıkmaya başladı. Bu oyunda mühim olan insanlık diye her seferinde hatırlatmama rağmen öyle olmuyormuş ilk başlarda; yenmek ego okşuyor, yenilmek de insana koyuyormuş. Gerçi bu sefer esir eden, alan kazanan taraf ben olmama rağmen, rakibimin puan hesaplamadan evvel çaktırmadan taşları dağıtmasını anlayabiliyorum.

Bütün bu acemi heyecanı bir kenara bırakırsak, oyundan anladığım bir yok etme derdinin olmayışı. Esir almak bir hamle ancak birincil amaç değil. Oyun için, dengeli güçler (siyah-beyaz taşlar) arasında stratejik bir alan (tahta üzerinde taşların konumu) sahiplenme kavgası diyebiliriz sanırım. Kurallar açık ve basit, fakat hamle açısından ihtimaller çok.

Bu minyatür savaşlar, ilk defa savaş alanında karşılaşan toplulukların birbirini yoklaması gibi, iki insan arasında da bir çatışma ve uzlaşma zemini yaratması açısından değerli gibi. Şu hayatta karşılaşabileceğim durumların bir nevi simülasyonu olması yönüyle, kendimi biraz daha tanımak - kah ağlayıp kah gülerken, taklalar atmak - ve üslupta iyileşme açısından ufak bir faydasını görsem bile, briket kıramamaya razıyım.

Bu arada yazıyı yazarken farkına vardım da, oyunun ilk başlarda fal sistemi olarak kurgulandığı söyleniyormuş, o ağırlık hali biraz gitti.

2 comments:

Ufuk Çaylı (#57) said...

Briket kırmak iyidir :)

Üniversiteye girdiğim sene nedir ne değildir diye bulaşmıştım goya. Hatırlar mısın bilmem lisede go zannederek çok benzer bir oyunu kağıt kalemle oynardık. Nasılsa biliyorum diyerek bir gazla oynadım bir süre. Santrançla kıyaslayınca taşlar arası hiyerarşi olmayışı cezbetmişti o zaman.

Sonra go çalışmaları ile amerikan futbolu antrenmanlarım çakıştı; ben briket kırmayı seçtim :D Son 9 yıldır ne go oynadım, ne de tam olarak kuralları hatırlıyorum şimdi...

ziddra said...

heheh. başlarda ısrar lazım. valla ufak bir hatırlama yaparsın devam ederiz, briket kırmayı bıraktın nasıl olsa =)